Hmm... .inf dosyası. Neye yarıyordu bunlar? Acaba ben de oturup "Which MIME type are you?" diye birşey mi hazırlasam?
Fri, 29 Oct 2004
Wed, 27 Oct 2004
Eğer az önce izlediğim DVD'de yanlış görmediysem (ki yanlış görmüş olabilirim, tv ekranı yanıltıcı olabiliyor) X-Men 2'nin efektlerini yapan ekip KDE altında çalışıyordu... Acaba GNU/Linux'mu kullanıyorlardı diye soruyor insan kendine...
Mon, 25 Oct 2004
Beni tanıyanlar başımın filesystem ile ne kadar sık derde girdiğini bilirler. Az önce yine böyle birşey oldu. Babamın Debian/Sarge notebook'u /home bölümünü bağlamayı reddetmeye başladı... İşin tuhafı ne yaptıysam fsck da çalışmayı kabul etmedi. Sonunda anladığım kadarıyla bu işler için fsck yerine xfs_check, xfs_repair gibi programları kullanmak gerekiyormuş. İlgililerin kulağına küpe olmak üzere duyurulur...
Not: Var mı şöyle beton gibi, çökmeyen dosya sistemi? Bilen beri gelsin...
Nick Cave ve kötü tohumların yeni albümünü bugün dinleme fırsatı buldum (itiraf ediyorum internetten indirdim [RIAA beni dava et]). İlk izlenimim albüün diğer albümlere oranla daha hareketli olduğu yönünde... Nick Cave'de bu albümde şiir okumaktan vazgeçip daha "şarkı sözyler gibi" söylemiş. Sonuçta dinleyebildiğim kadarıyla oldukça başarılı bir albüm olsa da sanki klasik Nick Cave tarzından bir kayma var gibi...
Not: Mozilla ekibi Firefox 1.0'ın çıkışını New York Times'tan tam sayfa duyurmak için bağış topluyor. Yapacağınız bağış karşılığında adınız gazetede çıkacak. Ne dersiniz biz de Türkiye'de benzer birşey yapsak mı? Aslında yeterli para olacak... TV reklamı... neyse, yine çok coştum...
Tue, 19 Oct 2004
Bir önceki yazıda yazdığım olaylar aşağı yukarı WXP/SP2 çıktığından beri evdeki ağımda da (evet evdeki ağımda bir adet Windows XP var) baş göstermişti. İşin tuhaf yanı sözkonusu XP makina eskiden Samba ile çok iyi geçinirken bir anda böyle bir sorun yaşamaya başlamıştı. Tabii hemen komplo teorisi genleri devreye girdi. Windows XP'nin içinde Yeni Service Pack'lere duyarlı bir sistem olsa, her yeni SP çıktığında sistemde birşeyleri bozsa ve SP yüklemeden de düzelmesine izin vermese? SP2 ile Microsoft'un Palladium hayalini gerçekleştirme yolunda ilk adımları attığı zaten herkes tarafından biliniyor. Bu tip sorunlar sakın Palladium'a geçmeyi mecbur kılmak için bilerek yaratılıyor olmasın?
Not:Evet biliyorum paranoyanın üst sınırlarında gezmekteyim.
Ofisteki ağımızda iki güzel samba sunucumuz, ve bir miktar da Windows 98/XP (Pro, Home)/Linux karışık istemcilerimiz var. Peki bu istemcilerden Linux ve Windows 98 olanları Samba'yı en mükmmel şekilde kullanabilirken, Windows XP olanlar neden kullanamaz? Aslında hiç kullanılamıyor diye birşey yok tabiiki. Fakat durum şöyleydi: Kullanıcı bilgisayarının başına geçer, sisteme girişini yapar. Samba üzerindeki herhangi bir paylaşıma ulaşmaya çalışır ve bir kahve koymaya gider. Kahvesini bitirdiğinde Samba sunucudaki paylaşım daha yeni açılmıştır. Bu arada admin sinirden kafayı yemektedir, zira Samba'da hiçbir sorun yok gibidir ve bu Windows XP'nin bir sorunuyla uğraşmak demektir. Dahası kullanıcı bir süre Samba server ile bir işlem yapmadığında session timeout tarzı birşeyler olmakta ve tüm bu ritüel yenilenmektedir.
Admin sakinleşir, kendini toplar ve Google'da ava çıkar. Ortalamanın biraz üzerinde bir Google aramasından sonra öğrenir ki çok akıllı Micro$oft'un ultra zeki sistemindeki dandik WebDAV implementasyonu tüm bu sorunun kaynağıdır. Admin bütün neşesiyle Services panelinden Web Client servisinin başlangıcını "Automatic"ten "Manual"a getirir. Ve evettir, iştedir, Windows XP Samba'yı hiçbir gecikme olmadan görmektedir. Admin ofis içinde bir zafer turu atar, mutlu ve mesut bir şekilde Debian/Sarge makinesinin başına oturur...
Mon, 18 Oct 2004
Bulutsuzluk Özlemi'nin Senfoni albümü sessiz sedasız çıkmış. Aldım, dinledim, kesinlikle mükemmel olmuş. Herkese tavsiye ediyorum.
Thu, 14 Oct 2004
20 Kasım'da Çiçek pasajında. Firefox 1.0 sürümü bir parti ile kutlanacak. Konu hakkındaki tartışmaları, gelişmeleri fazlamesai.net'ten takip edebilirsiniz.
Tue, 12 Oct 2004
Ön bilgi olrak şunu vereyim: Otostopçu'nun Galaksi Rehberi'nin en azından ilk iki kitabını okumamış olanlar mümkünse aşağıdaki satırları okumasınlar. Zira feci şekilde Spoiler içermekte.
Bu satırları okuduğunuza göre kitabı okudunuz (ya da uyarıya aldırmadınız) demektir. Hatırlarsanız kitabın sonunda Arthur Dent hayat evren ve herşey'e ilişkin o büyük soruyu buılmak için bir deney yapar. Deney sonucunda soru'nun "ALTI KERE DOKUZ KAÇ EDER" olduğu ortaya çıkar. Ben bu noktada saçma bir çeviri ve matematik hatası olduğunu düşünüp yayıncıya mail atmış ve orjinalinde de bunun 6*9 olduğunu öğrenmiştim. Ardından bugün 42 hakkında Google'da bir arama tarama yaparken aşağıdaki kodu buldum. Derleyin, çalıştırın, şaşırın.
#include
#define SIX 1 + 5
#define NINE 8 + 1
int main(void)
{
printf( "What you get if you multiply six by nine: %d\n", SIX * NINE );
return 0;
}
Şaşırdınız mı? Ben şaşırdım. Eğer neden sonucun böyle çıktığını bulamadıysanız cevabı Wikipedia'da.
Not: Ayrıca 6*9 = 42 (13 tabanında). Fakat DNA'nın da dediği gibi: "Kimse 13 tabanında espiri yapmaz"
Sun, 10 Oct 2004
Geçenlerde bir arkadaşım bize geldi. Miele marka çamaşır makinasını görünce ilk tepkisi "Aaa bunun interface'i türkçe" oldu.... Sanırım mesleki deformasyon dedikleri böyle birşey...
Thu, 07 Oct 2004
Louis Armstrong'u severim, ne yalan söyleyeyim hem de çok severim... Fakat dün bir kere daha kendisini takdir ettim. Otobüste müziğimi dinleye dinleye işe gitmek için evden çıktım. 3 gündür inmesi için uykusuz kaldığım Louis Armstrong'un canlı kayıtlarından oluşan What A Wonderful World adlı albüm sonunda inmişti... İşte ne olduysa onu dinlemeye başlamamla oldu. Usta o kadar mükemmel söylüyordu ki okumakta olduğum BOFH macerasından bile kopmuştum. Şunu anladım ki yeteneğin de azı karar, çoğu zararmış. Zira yolculuk boyunca kelimenin tam anlamıyla zevkten iki büklüm olup kıvrandım. Albümü herkese tavsiye ediyorum tabiiki... Ancak deli zannedilmek istemiyorsanız bu albümü kamuya açık alanlarda veya düzeyli ilişkiler içerisinde bulunduğunuz insanlarla birlikteyken dinlememenizi tavsiye ediyorum.
Not: BOFH nedir bilmeyenler için bir link
Sun, 03 Oct 2004
Bir grup dosyayı dosya izinleri vs... gibi bilgilerini koruyarak bir yerden başka bir yere aktarmak istiyorsunuz... Ama bir tar dosyası oluşturup kaydetmenize yetecek kadar disk alanınız yok. Arada yeterli hızda bir ağ bağlantısı varsa hemen çözüyoruz bu sorunu:
tonguc@serafettin:~$ ssh tacettin "tar -cz /yedeklenecek/dizin" | tar -zx
Yedeklerimiz alındı, ve yeni yerine izinleri (eğer rootsanız sahibi de) korunarak açıldı... hayırlı uğurlu olsun...
Sat, 02 Oct 2004
Dünden beri süren SASL ile aramdaki kavga zaferle sonuçlandı. Tüm saçmalıklarına rağmen SASL'ı yendim! Belki birgün ihtiyacı olan çıkarsa kaynak olsun diye buraya da yazayım çözümü.
Efendim aslında her ne kadar SASL'dan nefret etsemde asıl sorumlunun o olmadığını belirterek başlayayım. Asıl sorumlu sanıyorumki MySQL kütüphaneleri. Zira bu MySQL kütüphanelerinin saçma bir huyu var anladığım kadarıyla. mysql_connect dediğiniz zaman siz ne derseniz diyin eğer server olarak localhost geçmişse illaki unix soket üzerinden bağlanmaya çalışıyor. Diğer dağıtımlarda durumu bilemem ama en azından Debian'da postfix'in parçalarını oluşturan proıgramlar öntanımlı olarak chroot altında çalıştırılır, bu nedenle de MySQL ile unix soketi üzerinden iletişim kuramazlar. Bu sorunu çözmek için öncelikle my.cnf dosyanızdaki skip-networking satırını comment eyliyorsunuz. Ardından yapmanız gereken ise MySQL server'a bağlantı gereken her yerde (buna SASL konfigürasyon dosyası smtpd.conf'ta dahil) server adı olarak localhost yerine 127.0.0.1 vermek. Bu durumda MySQL bağlantısı TCP soketi üzerinden yapılacak, sizinde başınız ağrımayacaktır.
Aslında aklıma gelen korkutucu bir düşünce bu sorunun kaynağının mysql kütüphaneleri değil de postfix olduğu yönünde fakat Wietse Venema gibi birinin böyle saçma bir hareket yapacağına inanasım gelmiyor doğrusu...
Not: Planet'in bir kendi RSS feed'i olsa, birleştirilmiş şekilde, Planet GNOME misali?
Fri, 01 Oct 2004
Bir buçuk aylık bekleyişin ardından sonunda mor kitabım elime ulaştı. Aslında kitabın ilk iki bölümünü halihazırda online olarak okumuştum, fakat Clie'min ekranının ve PalmOS'un yetersizlikleri sonucunda daha fazla devam edememiştim. Bir anlamda iyi de oldu, böylesine önemli bir eserin orjinal bir kopoyasına sahip olmuş oldum...
LISP gerçekten ilginç bir dil. Göze ilk çarpan özelliği, inanılmaz sadeliği. Dilde syntax namına birşey yok gibi sadece parantezler, prosedürler ve veri var. diğer dillerden alışık olduğumuz for gibi kalıplar LISP'te yok, keyword vs... gibi şeyler mevcut değil. Özellikle C'yi sadeliği yüzünden sevenlerin buna bayılacağını düşünüyorum. Bunun yanında prefix notation kullanması da LISP ile kod yazmayı ilginç hale getiriyor ve ilginç bazı taklaların atılmasına da izin veriyor. Bu farklı özellikleri sonucunda LISP, programlama tekniğiniz üzerinde de ilginç etkiler bırakıyor. Örneğin for, while gibi döngü yapıları bulunmadığından recursion teknikleri üzerinde durmanız gerekiyor ki bunlara kendinizi bir kaptırdınız mı her problemi recursion ile çözesiniz geliyor, gerçekten çok zevkliler. Ancak bunun yanında recursion denen şeyinde farklı bellek kullanım oranlarına sahip farklı tipleri olduğunu öğrenmek beni en çok şaşırtan şeylerden biri oldu şu ana kadar...
Sonuçta demem odur ki: LISP öğrenin. Hayatınızın sonuna kadar bir daha hiç kjullanmayacak olsanız da, "gerçek haytta ne işimize yarayacak" diye sorsanız da LISP öğrenin. Programlamaya bakışınızın değiştiğini göreceksiniz. Zaten şimdi adını hatırlayamadığım bir büyüğümüzün de dediği gibi: Programlamaya bakışınızı değiştirmeyen bir programlama dili hiçbir işe yaramaz.
Bugün bir arkadaşımın server'ını kurduk. Güzeller güzeli bir sparc makinada Debian kullanmanın tadı da ayrı oluyor doğrusu... Güzelce postfix'i mysql üzerinden virtualhost destekleyecek şekilde ayarladık, hatta courier-pop3'de sorun çıkartmadı... taa ki postfix'e smtp authentication kurmaya kalkana kadar. Çok sevgili SASL kütüphanesi olması gerektiği gibi sadece CRAM-MD5, PLAIN vs... gibi auth işlemini güvenli bir şekilde sağlamaya yardımcı fonksiyonlar yerine aynı zamanda auth. işini gerçekleştirmeyi de kafaya koyduğundan dolayı ne yaptıysak mysql üzerinden çalışmayı kabul etmedi. Bunun üstüne bir de SASL'ın yetersiz (hiç?) dökümantasyonu eklenince cinnetin köşesinden dönüldü. Neyse artık, çözülecek bir şekilde...
Python'da veri tipleri hakkında:
Şüphesiz ki python gibi dinamik dillerin tamamının amacı bu tip veri tipi sınırlamalarından kurtulmaktır. fakat her dakika hasattr() gibi yöntemlerle gelip giden verinin istenen özelliklere sahip olup olmadığını araştırmaktansa bunu yorumlayıcıya yükleme fikri oldukça pratik geliyor bana. Sonuçta eğer bir fonksiyon dödürmemesi gereken bir veri döndürürse ve bu tip kontroller yapılmazsa kodun hiç beklenmedik bir yerinde beklenmedik bir hatanın oluşması mümkündür. Daha önemlisi bu tip bir yazım bir anlamda kod için metadata oluşturacağından c/c++ gibi dillerle entegrasyonu daha da kolay bir hale getirecektir. Bu tip bir yazımın en kötü yanı ise dil'in güzelliğine zarar veriyor olması. Herneyse, Python listeleri tarafından direk çöpe atıldı zaten... Sanıyorum kodumu paranoyakça yazmaktan vazgeçmem gerekecek...