Anlık olaylar, fikirler, gudik ismail vs...
Wed, 30 Mar 2005
Geçenlerde, fazlamesai.net'te bir ankete gönerilen yorumlardan biri üzerine bu konuda birşeyler karalama ihtiyacı hissettim.
Aslında özetle durum şundan ibarettir: Biz insanlar konuşarak, yazarak iletişim kurarız. Doğal iletişim kurma biçimimiz birbirimize birşeyler söylemek/yazmak biçimindedir. Konuştuğumuz şey bir insan değil de bilgisayar olduğunda da bunun değişmesi için hiçbir sebep yoktur. Yabancı bir ülkeye gittiğinizi düşünün. Elbette vücut dili, tarzanca gibi metodlarla karşınızdaki insanlarla iletişim kurabilirsiniz. Örneğin bir meyve yemek istediğinizde önce meyveyi işaret edip sonra yeme anlamına gelen birkaç hareket yaparak derdinizi anlatmanız olasıdır. Bu yöntem yemek gibi basit ihtiyaçlar için yeterli görünebilir. Ancak daha detaylı, daha karmaşık şeyler anlatmak istediğiniz zaman işaret ve vücut dili yöntemi yetersiz kalmaya başlayacaktır. Eğer karşınızdaki insana temel ihtiyaçlardan daha ötesini anlatmaya çalışırsanız büyük olasılıkla sonunda karşınızdaki insanın dilini öğrenmeniz gerekecektir. Sonuçta vücut dili manavdan armut almak için yeterli olabilir, fakat niyetiniz bir makale yazmaksa o dili bilmeden bunu yapamazsınız.
GUI/Konsol ayrımı da buna benzer. Bilgisayarı yabancı bir ülkede iletişim kurmaya çalıştığınız bir insan gibi düşünebilirsiniz. Evet, size sunulan imkanlar dahilinde bilgisayara birşeleri işaret ederek, göstererek birçok işinizi görebilirsiniz. Ancak işleriniz karmaşıklaştıkça bu işi GUI üzerinden yürütmek zorlaşacak, yürütebilseniz dahi gitgide hamallık oranı artacaktır. Komut satırında bilgisayarla, onun dilinden ve dahası alabildiğine doğal, ilkokul yıllarınızdan beri alıştığınız yöntemle iletişim kurarsınız: yazarak. Bunun size sağladığı fayda herşeyden önce kendinizi daha iyi ifade edebilmektir. Komut satırında kendinizi daha iyi ifade edebilir, bunun sonucunda da daha rahat, verimli ve hızlı çalışabilirsiniz.
Bu yazdıklarımdan sonra yanlış anlaşılmaları gidermek için şunu da söyleyeyim: GUI düşmanı değilim. Sadece amaca en uygun aracı kullanmaya çalışıyorum ve bu araç genelde bir grafik arayüze sahip olmuyor. Tabiiki resim düzenlemek istediğimde The Gimp kullanıyorum, tabiiki internette gezerken Mozilla Firefox kullanıyorum, fakat 120 tane fotoğrafı exif bilgilerine göre çevirip %50 oranında küçültmem gerektiğinde komut satırına geri dönüyorum.
Sat, 26 Mar 2005
Efendim, görüyorum ki kimi insanlar GNU/Linux platformunda özgür olmayan yazılımların çıkmasına seviniyorlar. Şüphesiz ki biz Evince'i bu günler için yarattık.
Tue, 22 Mar 2005
Erçin Eker'in bahsettiği teste göre %70 Finlandiyalı çıktım. Acaba bununla Helsinki Üniversitesine başvursam beni alırlar mı? Almazlarsa bile en azından vize versinler de üniversiteyi tavaf edip hacı penguen olayım.
Sat, 19 Mar 2005
Bu aralar Sony Cliè'min gerek günlük kullanımımda yetersiz kalması, gerekse pilinin ömrünü doldurmaya başlaması üzerine yeni bir PDA aarayışına çıktım. Tam olarak hayallerimdeki özellikleri sağlayan Sharp Zaurus'u (CL-860 ve C3000 modelleri) bulduğumda önce çocuklar gibi sevindim. Fakat bu aletlerin fiyatlarının 800$'lar seviyesinde gezdiğini görünce, masaüstü makinamın da biraz yaşlandığını gözönüne alarak "Üstüne biraz daha koyar notebook alırım" fikri ağır basmaya başladı.
Notebook'ta aradığım özellikler 802.11g ve heryerde kullanmayı planladığım için 12", tercihen dönüp okumaya uygun hale gelebilen bir ekrandı. Aramalarım sonucunda LG LU20'yi buldum. Özelliklerine bakıldığımda ihtiyaçlarımı karşıladığı gibi 1481USD+KDV gibi makul sayılbilecek bir fiyatı da vardı. Fakat o da ne! Bu aletin içinde Windows XP Home Edition diye bir garabet geliyordu. Windows XP'yi kullanmasam da ne olduğunu biliyordum ve onu istemediğimi de biliyordum. Hemen bunun kaç kuruş olduğuna baktım. 95USD+KDV gibi bir lisans ücreti vardı. Yani benim almak istediğim notebook'un fiyatının 95USD'lik kıasmını hiç kullanmayacağım birşey oluşturuyordu.
Bu noktada şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu notebook'ta ihtiyacım olmayan başka şeyler de vardı. Örneğin aslında 1.6Ghz bir işlemci benim için fazlaydı, veya modem'e ihtiyacım yoktu. Ancak bunlar donanımın bir parçası olan ve o kadar kolay bir şekilde sistemden ayrılamayan parçalardır. Halbuki yazılım hiç te öyle değil! Yazılımı bilgisayarınızdan kolayca silebilir ve lisansıyla birlikte başka bir bilgisayarda değerinden hiçbirşey kaybetmeden kullanabilirsiniz. Bu durumda LG (ve tabii diğer notebook üreticileri) benim istediğim yazılımı seçme hakkımı haksız bir şekilde kısıtlıyorlar. Buna hakları olduğunu ise hiç sanmıyorum...
Bugünden başlayarak tüm notebook üreticilerinin türkiye dağıtıcılarıyla bir şekilde iletişim kurup bu işin peşine düşeceğim. Bugün Ufotek'i arayarak buna başladım. Gerekirse diğer dağıtıcılarla da konuşacak, gerekirse her notebook üreticisine teker teker e-posta yollayacağım. Kullanmayacağım birşeye 100USD ödememek benim tüketici olarak hakkım, ve notebook üreticileri de bu hakkımı ihlal edemeyeceklerini anlamak zorundalar!
Edit: Bu konuyu fazlamesai.net'te de gündeme getirdim. Dileyenler oradan tartışmalara katılabilirler.
Güncelleme: Sonunda, mutlu son...
Fri, 18 Mar 2005
Uzun aramalar ve sayısız telefon görüşmelerinin sonunda bugün itibariyle hem ihtiyaçlarıma uygun, hem de özgür bir dizüsüt bilgisayar buldum. Baylar, bayanlar, kayacak merdiven bulamayanlar... İşte karşınızda Nec S940
Şimdi bu sayfaya girenler "E burada Nec Recommends Windows XP yazıyor" diyebilirler. Evet bu dizüstü öntanımlı olarak üzerinde Windows XP yüklü olarak geliyor. Fakat Nec'in Türkiye distribütörü Hızlı Sistem ile konuşunca bu güzel makinaları istersek lisans ücreti ödemeden üzerinde FreeDos ile alabildiğimizi öğrendim. Bu sayede bilgisayarın fiyatında da 100USD'ye yakın bir düşüş oluyor. Nec'in bazı bilgisayarlarının FreeDOS yüklü olarak geldiğini zaten biliyordum, fakat Windows XP makinaları da FreeDOS yüklü olarak alma seçeneği sunmaları gerçekten çok hoş bir hareket.
Buradan Hızlı Sistem ve Nec'i kullanıcıların özgürlüğüne saygı duydukları için tebrik ediyor, S940'ın parasını nasıl denkleştiririm hesapları yapmaya başlıyorum...
Not: Gezegen'de hackergotchiler olsa ne güzel olur aslında...
Thu, 10 Mar 2005
Efendim Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Günleri'nde çektiğim fotoğrafları yayınlamaya başladım. Bu galeriyi çabucak oluşturmamı sağlayan gThumb insanlarına da buradan teşekkürlerimi sunarım.
Wed, 09 Mar 2005
Muz Cumhuriyeti Bakanlar Konseyi yazılım patentlerinin kabulüne ilişkin teklifi kabul edip Muz Cumhuriyeti Parlementosu'na gönderdi. Hala Avrupa Parlamentosu'nda reddedilmesi olasılığı var fakat bunun için gerçekten iyi çalışmak gerekecek!
Not: S. Çağlar Onur, eleştirmeyi bilmeyen, özgür yazılım felsefesini geçtim, özgür yazılımın ne demek olduğunu dahi bilmeden atıp tutan bir grup primatla çok sevgili idolüm, güzel insan Homer Simpson'ı bir tutmuş. Kendilerini kınıyorum.
Sun, 06 Mar 2005
Bir "Özgür Günler" daha geçti. Her ne kadar sadece son gününe katılabildiğim için benim açımdan "özgür günler"den çok "özgür gün" sözkonusu olsa da kesinlikle mükemmel bir özgür gün geçirdim... Herşeyden önce uzun zamndır görmediğim insanları görmek için iyi bir fırsat oldu benim için özgür günler. Özellikle il farkından dolayı göremediğim birçok insanla yeniden görüşmek çok güzeldi.
Standların geçen seneki gibi geniş alana değil de dar bir geçiş bölgesine kurulmuş olması ortamı biraz daraltır gibiydi. En azından hepsi BS1/2 gibi seminerlerin yapıldığı salonların daha yakınında olsaydı sanki daha iyi olurdu (evet göbeğimin erimesinden korkuyorum)
Başlangıçta özellikle bir önceki gün Georg Greve ile olan tartışması sebebiyle Miguel De Icaza'yı önce biraz "şeytan" gibi tanıttılar. Sonra Mono seminerine girince gördüm ki "şeytan" olmadığı gibi oldukça da "sevimli" bir insanmış. Her ne kadar yazılım patentleri konusunda görüşlerine tam katılmasam ve bu konuda o derece gevşek olmasını doğru bulmasam da çarmıha gerilmesini gerektirecek kadar radikal bir söylemi de yoktu. Bunun dışında semineri oldukça hoş hazırlanmıştı. Ben daha çok "Bakın bu Gnome masaüstü, böyle menüleri şöyle güzellikleri var" şeklinde bir sunum beklerken "usability" vs... konulardan girip Mono'dan çıkarak oldukça hoş bir sunum yaptı.
İçimde kalan noktalardan biri Georg Greve ile tanışamamak oldu. Aslında fırsatım vardı ama tanışıp şu son zamanlarda kafaya taktığım "Özgür Dizüstü" meselesinden bahsetmek ancak Ankara'ya dönmek için yola koyulduktan sonra aklıma geldi.
Aklıma gelmişken Erkan Tekman'ın bahsettiği Miguel De Icaza'nın "mono ile özgür olmayan yazılımlar da geliştirebilirsiniz" sözü üzerine üç beş şey söyleyeyim. glibc'nin dahi lgpl lisanslı olduğunu ve gcc/glibc kullanarak özgür olmayan yazılımlar geliştirmenin mümkün olduğunu düşünürsek bence mono veya herhangi bir başka LGPL lisanslı yazılımı kullanarak özgür olmayan yazılımlar geliştirilebilmesinin bir sakıncası yok. Sonuçta gerek GPL gerekse LGPL sizin geliştirdiğiniz yazılımın özgür kalmasını garanti altına alma amacını güden lisanslar. Birisi sizin yazılımınıza sadece dinamik olarak linklenen bir uygulama geliştiriyorsa onu da kodunu açmaya zorlamak hatalı bir davranış olur diye düşünüyorum. Buna karşılık LGPL'de GPL gibi kodunuzun değiştirilmesi halinde özgür kalmasını garanti altına alır.
Uludağ ekibinin Pardus sunumu katılım görece daha az olmasına rağmen izlediklerim arasında en interaktif olan sunumdu. Eğer süre sınırı olmasaydı herhalde şu anda hala salonda Pardus dinliyor olurduk. Özellikle benim gibi uludağ belgelerin çoğuna sadece şöyle bir göz atmış insanlar için oldukça faydalı bilgiler içeren bir sunumdu. Bilgi içeriğini bir kenara bırakırsak Serdar Köylü'nün her soru sorulduğunda mikrofona atılması beni olduğum yerde içten patlamalı kahkaha krizlerine sokan bir sahneydi. Keşke özgür günlerde bir de Serdar Köylü semineri olsaydı da keryifle dinleseydik.
Aslında saat olarak daha erkendi ama benim için en önemli olan sunumu sona sakladım. Geçen sene de izlemiştim. Bu sene daha geliştirilmiş haliyle tekrar izledim, gelecek yıl olsun yine izlerim! Neyden mi bahsediyorum? Fazlamesai.net'in kurucularından Kıvılcım "sundance" Hindistan'ın Lin-fu: Yolda Yürümek adlı sunumundan tabiiki. Gerek içeriği, gerekse Kıvılcım Hindistan'ın başarılı anlatımı sayesinde kesinlikle hayatımda izlediğim en iyi sunum payesini hak ediyordu ki, Larry Wall'dan bir sunum dinleyene kadar da daha iyisini göreceğimden şüpheliyim.
Not: Cumaya Gittim Gelicem!
Not 2: Fotoğrafları en kısa zamanda buraya yerleştireceğim.
Not 3: Seneye Larry Wall gelsin!
Not 4: Not yazma, not yazma, not yazma...