Buraya ilk yazmaya başladığım günlerden bu yana yazmaktan en çok keyif aldığım konulardan biri müzik. Bunu açıklayan bir sürü özlü söz yumurtlayabilirim ama sanırım durum basitçe şu: Müzik dinlemeyi seviyorum, sevdiğim şeyler hakkında yazmayı ise daha çok seviyorum. Ama bugün Müzik konusundan girip yaşlanmanın da getirdiği etkiyle hafif politik yazacağım.
Şu anda bana çok uzun gözüken bir zaman önce NTV'de AKP sonrası Türkiye için çok sıradışı sayılabilecek bir program yayınlanıyordu. Yorum Farkı adlı bu programda Emre Kongar ve Mehmet Barlas o haftanın politik gelişmelerini gayet düzgün bir üslupla tartışıyorlardı. Genelde son dönem TV programları tek bir kişinin kendi görüşünü belirtmesi veya karşıt görüşlerde insanların birbirlerine söz vermemeye çalışırken kavga etmesi temeline dayandığı için bu program oldukça dikkat çekici bir şekilde öne çıkıyordu. Tabii NTV'nin (grubun diğer yayın organları ile birlikte) bir gecede yayın politikasını değiştirmesi üzerine sürekli hükümetin ipliğini pazara döken Emre Kongar kapının önüne koyuldu ve programa son verildi. Peki Mehmet Barlas? Kendisi politik olarak her ortama uyum sağlayabilen bir insan olduğu için olacak kapının önüne koyulmadı tabii ki. Fakat artık Yorum Farkı gibi bir program yapması da mümkün değildi. Bunun üzerine NTV'nin yumuşak başlı sunucusu Oğuz Haksever ile birlikte bir müzik programı yapmaya başladılar. Programın adı da Makam Farkı oldu. Özünde programın konusu 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk yarısında üretilen daha çok TSM formundaki eserlerin tanıtılması, övülmesi şeklinde ilerliyor. Yalan olmasın, eğer bu tarz müzikten hoşlanıyorsanız kaçırılmaması gereken bir program.
Ancak düşündüm, taşındım ve bu güzel program ismini hakettiği şekilde Yorum Farkı biçimine uyarlayabilir miyim diye düşündüm. Ortaya aşağıda okuyacağınız satırlar çıktı.
Gezi parkı direnişi ile ilgili bir milyon farklı şey yazılabilir. Sosyolojiden siyaset bilimine her daldan akademisyene birkaç yıl yetecek kadar malzeme direnişte yatıyordu zaten. Ben de biraz direnişin en öne çıkan yönlerinden biri olan direniş müziklerinden bahsetmek istiyorum.
Müzik ve mizah her zaman baskı altındaki toplumların kendilerini ifade etmek için kullandıkları en önemli araçlar olmuştur. Türkiye'de de durum farklı değildi hiçbir zaman. Ancak her ne kadar baskılar sayesinde direniş öncesinde de çok gelişmiş bir mizah duygusuna sahip olsak da bunun müzikal yansımasını birkaç "muhalif" müzisyen haricinde gözlemlemek çok kolay olmuyordu. Meğerse insanlar Gezi'yi bekliyorlarmış. Gezi direnişinin başlaması ile birlikte sadece birkaç hafta içinde belki bir yılda gerçekleşecek müzikal üretim gerçekleşti. Neyse ki bu direnişi gerçekleştiren insanlar İnternet denen mefhumdan en efektif biçimlerde faydalanabildikleri için birileri bu müziklerin bir kaydını tutmayı akıl etti. Gezi için üretilen pek çok eseri sırayla dinlemek için Çapulcular'a, eğer videoları ile birlikte takip etmek isterseniz Gezi için Müzik'e bakabilirsiniz.
Eğer yukarıdaki linklere tıklayıp saatlerce oradaki müzikleri dinlediyseniz şimdi bunların incelemesine geçebiliriz. Bu müziklerin en ilginç yanlarından biri pek çoğunun orjinal eserler olması ve Duman'ın Eyvallah şarkısı gibi bazılarının sadece olaylar başladıktan sonra saatler içinde bestelenip, söz yazılıp kaydedilmiş olması. Bana kalırsa bu herşeyden önce insanların bu gibi şeyleri üretmek için hali hazırda sadece küçük bir kıvılcım beklediğini gösteriyor.
İkinci ilginç nokta ise müzisyenlerin dağılımı. Duman, Kardeş Türküler, Grup Yorum, Ete Kurttekin ve Bedük (kaydı çok daha önceden yapılmış olduğu için Fazıl Say'ın İnsan İnsan eserini buna dahil edip etmemek konusunda çekinceliyim) gibi pek çok profesyonel ve ünlü müzisyenin yanında az ünlü/ünsüz profesyonel ile adını bile duymadığımız insanlar da icabında kendi evindeki imkanlarla yaptığı kayıtları paylaştı. Paylaşılan eserlerin bir kısmı yeni ve orjinal eserlerken bazıları ise eski şarkıların çeşitli şekillerde Gezi direnişi temasına uyarlanması şeklindeydi. Aslında düşündüğünüz zaman bu süreçte üretilen pek çok eser Creative Commons hareketinin de temelini oluşturan geçmiş eserlere dayanarak yeni eserler üretme fikrini en güzel şekilde uyguluyordu. Belki de bir anlamda yıllardır belirli enstürmanlar ve biçimlere kısıtlanmış olan "Halk müziği" kavramının yeniden tanımlandığını bile düşünmek mümkün.
Direniş müziğinin üçüncü ilginç özelliği ise çeşitliliği. Türküden Hip Hop'a oradan Acapella'ya varan binbir çeşitli türde müzik üretildi. Bu yönüyle kesinlikle direniş müziği direnişin doğasını yansıtıyor diyebiliriz. Nasıl ki bir araya gelmesini hayal dahi edemeyeceğiniz pek çok grup parkta bir araya gelip özgürlükleri için direndiyse müzik de aynen bu çeşitliliği yansıtıyor. Bu yazıyı yazmaya başlamamla birlikte Çapulcular playlist'ini de çalmaya başladım ve şu ana kadar 4 farklı müzik türü tespit ettim ve yazdıkça bu sayı da artmaya devam ediyor. Normalde ne bir sanatçıya ait, ne de karışık herhangi bir albümde dinleyemeyeceğiniz bir çeşitlilik söz konusu. Bu yönüyle kesinlikle her kesimden, her zevkten insanın hoşuna gidecek en az bir direniş şarıkısı bulması neredeyse garanti gibi.
Son olarak bahsetmek istediğim şey şarkı sözleri. Tabii ki sözlerde de müzikteki çeşitlilik var. Kimi şarkılar İngilizce sözlere sahip, çoğunluğu ise Türkçe. Bunun dışında kimi şarkılar gayet sert sözlere sahip olsa da bunlar kesinlikle azınlıkta. Şarkı sözleri de daha çok Gezi ruhunu yansıtır şekilde özgürlük temalı ve her daim eğlenceli. Kimi şarkılar gayet dolaylı ifadelere giderken kimileri çok daha doğrudan bir şekilde derdini anlatıyor. Şarkıların çoğunluğunda oldukça yumuşak bir tavır var diyebilirim. Genellikle "Recep, gel bir dinle bak ne diyoruz" veya "biz barış ve özgürlük istiyoruz" mesajları veriyor.
Şimdi, Makam Farkı formatına uymak adına bir de karşı tarafı incelemem lazım. Ancak şu ana kadar hükümeti destekleyen / direnişi eleştiren yegane eserlerin Doğuş ve İsmail Türüt tarafından üretildiğini göz önünde bulundurursak işim oldukça zor görünüyor. Eğer siz başka şarkılar biliyorsanız lütfen iletin ki daha net bir fikir oluşturabileyim. Neyse, şimdilik elimizdeki malzeme ile devam edeceğiz.
Öncelikle şarkıların zamanlaması ile başlayalım. Şarkılardan ilki olan Doğuş'un "Akyürekler Seninle" şarkısının ortaya çıkışı bir ay aldı. İsmail Türüt'ün şarkısı ise ondan 3-4 gün sonra ortaya çıktı. Bu haliyle sanki sonradan akla gelmiş gibi duruyorlar. Sanki polis parkı dağıttıktan sonra insanların aklına böyle birşey yazmak gelmiş gibi görünüyor.
Müzikal olarak baktığımızda iki şarkı da gayet yaratıcılıktan uzak duruyor. İsmail Türüt'ün şarkısı bir anlamda imzası haline gelmiş olan klasik karadeniz melodisi (kesin bunun bir adı vardır) üzerine kurulu. Doğuş'un şarkısı ile ortalamanın altındaki bir pop şarkısı ritminden öteye gidemiyor.
Şarkıların sözlerine baktığımızda ise iki şarkı arasında ne kadar çeşitlilik bekleyebilirseniz işte o kadar yüksek bir çeşitlilik var. Doğuş'un şarkısı daha çok "Recep Tayyip Erdoğan ne harika bir insan" temasından giderken İsmail Türüt ise "Hep siyonist işi bu teröristler, ne de güzel sıktı polis" temasında takılarak daha önceki eserlerinden de bildiğimiz saf faşizan tavrını sürdürüyor. İki şarkının ortak noktası ise sözleri itibariyle feci şekilde sipariş üzerine üretilmiş gibi durmaları.
Tüm bunları bir neticeye bağlamak gerekirse, hükümet (aslında Recep ve mahdumları diyesim geliyor ama seviyeli olmaya çalışıyorum) müzik cephesinde de 1-0 yenilmiş görünüyor.
Not: Başlarken Çapulcular playlist'ini çalmaya başlamıştım, başlarken Boğaziçi Caz Korosu'nun Çapulcu musun vay vay şarkısı çalıyordu, biterken Çapulcu Gundian çalıyor.
Not 2: Aslında burada favori şarkılarımı da listelemeyi planlıyordum ama korkarım öyle bir ayrıma gidemeyeceğim. İdare edin.